Türkçe Yazılar

Bayram, Sosyalizm, Liberalizm, vs.

Tüm okurların Kurban Bayramı'nı içtenlikle kutlarım. Kur'an'a göre tüm inananların atası olan Hz. İbrahim'in geleneği üzerine kurulu olan bu kutsal günler, dilerim her birimiz, ülkemiz ve tüm İslam dünyası için hayır ve bereketlere vesile olur. Allah'ın üzerimizdeki nimetlerini hatırlamak, O'na şükretmek ve bu bilinçle aile, akraba ve dosları kucaklayıp fakirlere ve muhtaçlara yardım etmek, bayramın üzerinde en çok durmamız gereken değerleri olsa gerek. Gelelim biraz daha dünyevi değerlere... “Sosyalizm İslam'a Uyar mı?” başlıklı yazım üzerine bir dizi itiraz geldi. Bu meselenin tartışmaya gebe olduğunu biliyorum ve “İslam ve ekonomi” meselesinin bu kadar kısa yazılarla ele alınmasının işi daha da zorlaştırdığını farkındayım. Kitap boyutunda işlenmesi gereken bir konu bu. Ama şimdilik bir kaç ufak ekleme yapayım. Sosyalizmin benim yazıda ileri sürüldüğü kadar özgürlüğe ve dine karşı olmadığı ileri sürüldü. Bu kuşkusuz sosyalizm derken hangi versiyondan bahsettiğimize göre değişir. Ama bu ideolojinin ana damarı Marksizm'dir ve Marksistler, lokal istisnalar bir kenara bırakılırsa, hem dine hem de bireysel özgürlüklere muhaliftirler. Sovyetler Birliği yıkılalı beri “komünist mezalim” olgusu gündemimizden düştü; ama 20. yüzyılın tarihine bakarsak, dindarlara en çok baskı ve şiddet uygulayan rejimlerin komünist sistemler olduğunu açıkça görürüz. Türkiye'deki Marksist hareket de - Leninist veya Maoist olmayan daha ılımlı versiyonları bir kenara bırakılırsa - eskiden beri “İslam karşıtı” olagelmiştir. Bunun sadece ideolojik boyutta kalmayan bir karşıtlık olduğuna da dikkat çekmek isterim. Murat Belge'nin geçenlerde sütununda aktardığı şu enteresan anıyı bir kenara yazmak lazım:
Yeni Gündem dergisini çıkarırken, dine fazla 'taviz' verdiğimi düşünen iki üniversiteli 'Marksist' ofise uğramış ve bu konuyu tartışmışlardı. Bir aşamada, "Peki, ne yapmayı düşünüyorsunuz?" diye sordum, "Diyelim ki sizin onayladığınız iktidar kuruldu ve toplumda hâlâ dine inanan insanlar var... Öldürecek misiniz onları?" Çok sakin ve rahat, 'Elbette' diye cevap verdiler.
Benim modern ideolojler içinde liberalizmi (hem siyasi hem de ekonomik manada) İslam'a en uygun olanı olarak gördüğümü sanırım aşikar. Buna karşı temelde iki tür itiraz alıyorum. Birinci tür, liberalizmin tabiatı ile ilgili. İkincisi ise “İslam'ın ne ihtiyacı var böyle Batılı fikirlere” diye özetlenebilecek bir yaklaşım. Önce ikincisine dair bir şey söyleyeyim. Bence bu itirazı getirmeden önce, “İslam” diye bilip sahiplendiğimiz geleneğin ne kadarının ilahi ve ebedi, ne kadarının beşeri ve tarihsel olduğunu baştan bir düşünmek gerek. Benim kanımca, İslam'ın Kuran'da ifade bulan ilahi ve ebedi bir özü vardır; fakat bu öz, tarihsel duruma ve şartlara göre yorumlanıp gelişmiştir. Dolayısıyla elimizdeki İslam geleneğinin önemli bir bölümü, 7 ila 12. asırlar arasındaki Ortadoğu'nun siyasi, sosyal ve fikri şartlarını yansıtır. (Kaldı ki elimizdeki gelenek de, o dönemdeki farklı İslam yorumlarından sadece bir tanesidir.) Yani “liberalizm bize yabancı” diyenler, aslında İslami geleneğin içinde de pek çok “yabancı” unsur bulunduğunu - örneğin İslam hukukunun devrin Roma ve Pers hukuklarından pek çok unsur aldığını - zaten din ile dünyevi fikirler arasında her devirde kaçınılmaz bir sentez kurulduğunu görmelidirler. Yine de bazı Müslümanlar yeni yorumların “dinin sulandırılması” veya “dinden taviz verilmesi” olduğunu düşünüyor ve bunlara tepki gösteriyorlar. Bu tepkinin ardındaki ihlas ve “hamiyet-i İslamiye”ye saygı duymakla birlikte, bu yaklaşımın geleneğe körü körüne bir bağlılık meydana getireceğinden ve İslam dünyasına zarar vereceğinden endişe ediyorum. Zaten son iki yüzyılda öyle de oldu. Liberalizme gelince, bu kuşkusuz modern ve “Batı icadı” bir kavram. (Aslında “demokrasi” de öyle; ama bugün çoğu Müslüman demokrasiyi benimsemiş durumda.) Bu gibi kavramlar karşısında benim temel yaklaşımım şu: 1) Bir kavramın İslam dünyası dışında gelişmesi, İslam'a aykırı olduğu anlamına gelmez. Aksine gayet uygun da düşebilir. 2) Eğer o kavram, geliştiği medeniyet içindeki dindarlar (mesela Hıristiyanlar) tarafından benimsenmiş ve onlar bu kavramla dindarlık arasında başarılı bir sentez oluşmuşlar ise, bu tecrübeyi incelemek de Müslümanlar için yararlı olabilir. (Batı medeniyetinin içindeki “Kitap Ehli”nin, yine o medeniyet içindeki seküleristler karşısındaki pozisyonu, bazen Müslümanların İslam medeniyeti içindeki seküleristler karşısındaki pozisyonuna çok benzemektedir. Batı'nın içindeki ateizm-teizm çatışması, “aile değerleri” gibi ahlaki meseleler üzerinde yürüyen tartışmalarda olduğu gibi.) Buna bir de “dünyevi” bir analiz eklemek ve şunu sormak lazım: Batılı ideoloji ve sistemlerin hangileri başarılıdır? Hangileri fiyasko ile sonuçlanmıştır veya en azından kötüye gitmektedir? Bu perspektiften bakınca, liberal (kapitalist) ekonomilerin başarılı, sosyalist ekonomilerin ise başarısız olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz. (Kore Yarımadası'nın bir kuzeyine, bir de güneyine bakmak bile bir fikir verebilir.) Bu başarı farkının Friedrich von Hayek, Milton Friedman gibi iktisatçılar tarafından ortaya konan çok detaylı sebepleri var; burada girmeye gerek görmüyorum. İslam dünyasının ve tabii ki Türkiye'nin “ahlaki kapitalizm”e ihtiyaç duyduğunu - ki zaten mevcut hükümet o yolda - tüm bunlara dayanarak söylüyorum. Bizde “kapitalizm” kelimesi neredeyse ahlaksızlıkla eş anlamlı görüldüğü için, “ahlaki kapitalizm” kavramı garip gelebilir. Oysa Batı'da öyle değil. İlgilenenlere, dindar/liberal bir düşünce kuruluşu olan Acton Institute tarafından yayınlanan “Markets & Morality” (Piyasalar ve Ahlak) isimli dergisini tavsiye ederim. Aynı kuruluşun "Religion & Liberty” (Din ve Özgürlük) adlı dergisi de izlemeye değerdir. İyi bir bayram ve dahası mutlu bir 2007 dileklerimle...
All for Joomla All for Webmasters