'Materyalist İslam'a Dair
Son günlerde sitenin diğer ilmeklerinde "materyalist Müslüman" bazı okurların ruhun varlığına yönelik itirazları gündeme geldi. Meseleyi burada derli-toplu bir şekilde yeniden ele almakta yarar görüyorum.
Malum, felsefe tarihinde bu konuda üç temel ekol vardır: İdealizm, dualizm, materyalizm. İdealizm, sadece ruhların var olduğunu, madde dediğimiz şeylerin ise ruhların muhatap olduğu algılardan ibaret olduğunu savunur. Materyalizm, sadece maddenin var olduğunu, ruh dediğimiz şeyin insan beyninin bir fonksiyonu olarak çıktığını iddia eder. Dualizme göre hem madde hem de ruh gerçektir; aralarında etkileşim vardır.
Materyalizm "madde ötesi"ni reddettiği için, çoğunlukla Allah'ı da reddetmenin, yani ateizmin yanında yer almıştır. Ünlü materyalist düşünürlerin hemen hepsi de ateisttir. Ama "materyalist Müslüman" okurların da bizzat göstermekte oldukları gibi, teistik bir materyalizm de mümkün; "Allah sadece maddeyi yaratmıştır, Allah'tan başka hiç bir ruhsal varlık yoktur" demek, olası.
Burada kanımca kritik olan nokta, bu üç pozisyonun hiç birinin kesin olarak ispatlanamayacağının anlaşılmasıdır. İdealizmi çürütüp materyalizmi kanıtlamak imkansızdır, çünkü "tüm gördüklerimiz bir rüya gibidir" argümanını çürütmenin hiç bir yolu yoktur. Buna karşı "ama kafamızı vurunca acıyor" veya "gözümüz hastalanınca gidip tedavi ettiriyoruz" gibi itirazlar öne sürenler, sadece sığ bir şekilde düşündüklerini ispatlamış olurlar. Çünkü rüyanızda da gözünüz hastalanabilir ve gidip tedavi ettirebilir, daha net görmeye başlayabilirsiniz. Rüyanızda da kafanızı vurup acı hissedebilirsiniz.
Materyalizmi çürütmek de imkansızdır; çünkü ruhu ortaya çıkarıp "işte burada" diye gösteremezsiniz. İsteyen, var olan her şeyin "hareket halinde madde" olduğuna, kendi düşüncelerinin de beynindeki kimyasal/fiziksel etkilerin sonucunda ortaya çıktığına inanabilir. (Tabii bu durumda "o zaman neden senin beyninin kimyasal/fiziksel durumunun bir neticesi olan materyalist felsefeyi ciddiye alalım" sorusu ile karşılaşabilir; bir başka deyişle her şeyin maddeye indirgendiği bir düşünce sistematiği, bizzat kendisini güvenilmez hale getirmektedir. Bu, materyalizmin ilginç bir çıkmazı...)
Bana en yakın gelen açıklama ise dualizmdir; yani hem madde hem de ruhun varlığıdır. İslam geleneğindeki çoğu düşünür de dualizme itibar etmiştir. Dualizm lehine geliştirilmiş pek çok bilimsel ve felsefi argüman var; bunlara burada girmeye gerek görmüyorum.
Bu bahsettiklerim, işin felsefi yönüyle ilgili... Ancak "Materyalist Müslümanlar" felsefi yönden materyalizme ikna olmakla kalmayıp, bunun Kuran'da da ortaya konduğunu, Kuran'ın ruhun varlığına dair hiç bir kanıt sunmadığını, aksine bunu yalanladığını söylüyorlar.
Kuran'da "Ruh" kelimesi ile çoğunlukla Cebrail'in kast edildiği doğrudur. Ancak Hz. Adem için meleklere verilen "Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın" (38/72) emri, ve yine insanoğlu için haber verilen "Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona ruhundan üfledi" (32/9) hakikati, insana Allah'tan bir "ruh" verildiğini gösteriyor.
"Materyalist Müslümanlar", "oradaki kasıt sizin anladığınız ruh değildir, candır, bilgidir" vs. diyorlar. Olabilir. Olmayabilir de. İnsana, bedenini oluşturan et-kemiğin dışında bir "şey" daha verildiği anlaşılıyor; ama bunun mahiyetinin ne olduğu yoruma açık. Belki de hiç bir zaman tam anlayamayacağımız bir sırdır. Felsefi sebeplerden dolayı materyalizme ikna olmuş bir Müslüman, "buradaki ruh, bildiğiniz ruh değildir" diyebilir. Dualizme ikna olmuş bir Müslüman, aynı ayette "madde-ötesi bir öz" görebilir. İdealist bir Müslüman, Allah'ın zaten her şeyi "vehim mertebesinde" yarattığını savunabilir. Her yorum mümkündür ve zaten İslam geleneğinde evveliyatı vardır.
Bunlarda sorun yok. Sorun, sitemizde "materyalist Müslümanlık" bayrağı açan yorumcuların, kendi fikirlerini "tek doğru" gibi sunmaları; dahası diğer Müslümanları da şirkle suçlamaları. (Mesela her insanın Allah'tan bir ruh taşıdığını savunmakla, Allah'ın belirli bir insana "hulul ettiği" [içine girdiği] şeklindeki sapkın inancı aynı şeymiş gibi göstermeye kalkmaları.)
Bu sadece yanlış değil, aynı zamanda da İslam ve Müslümanlar'a yönelik zararlı bir tutum, hatta bir saldırıdır. İslam tarihinde bu gibi "kimsenin göremediği bir hakikati bulma" iddiasıyla ortaya çıkan - ve dolayısıyla diğer Müslümanları tekfir edenler - Müslümanlara hep zarar vermiş, en iyi ihtimalle gereksiz gerilimlere, daha kötü ihtimalle kan dökülmesine neden olmuşlardır.
"Kimsenin göremediği bir hakikati bulma" iddiasıyla ortaya çıkan bu Müslümanlara dostça bir tavsiyem, niyet ve motivasyonlarının kaynağını kontrol etmeleridir. Büyük bir buluş yapmış, herkesin içinde bulunduğu gaflet uykusundan uyanmış, "seçilmiş" bir insan olma duygusu, insanın egosuna çok hoş gelir ve çoğu zaman da onu tatmin etmenin etkili bir yoludur.
Ancak ego tatmini, başkalarına haksızlığa neden oluyorsa, hoş görülemez. Bu nedenle bu sitenin yorum bölümüne bir kural daha getirmeye karar verdim: Tekfir yasağı. Yani başka Müslümanlara karşı, itikadi nedenlerle, "sapkın, müşrik" gibi suçlamalar getirilmesine, bu sitede izin verilmeyecektir. "Tarikatlar, dervişler" gibi genellemelerle inançlı insanların karalanmasına imkan tanınmayacaktır.
Aslında ben de tarikatlara, şeyhlere ve dervişlere hiç yakınlık duymam ve duymadım. Ama o gelenekte sevdiğim ve takdir ettiğim bir özellik vardır: Tevazu. Yorumlar, "şu fakirin zannı odur ki" diye başlar, "en doğrusunu Allah bilir" diye biter. En doğrusunu bildiklerinde ısrar edip duran tasavvuf düşmanı ve materyalizm dostu Müslümanlar, biraz buradan örnek alsalar, herkes için iyi bir iş yapmış olacaklar.