Türkçe Yazılar

İsrail'in Faşist Yüzü

[19 Ağustos 2006 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı] İsrail Genel Kurmay Başkanı Dan HalutzDan Halutz... Bu ismi bir kenara yazın. Kendisi, İsrail'in şu anki Genel Kurmay Başkanı ve Lübnan'a yönelik son İsrail saldırısının baş mimarı. Ama "evveliyatı" da var: Geçmiş yılllarda İsrail ordusunda savaş uçağı pilotu olarak görev almış, ve bir defasında sivil bir hedefi bizzat bombalamış, içindeki kadın ve çocukları cayır cayır yakmıştı. Daha sonra bir gazetecinin "kadın ve çocukları bombalarken ne hissetiniz" sorusu üzerine de Halutz şu ünlü cevabı vermişti: "Ne mi hissettim? Sadece bomba düştüğü anda uçak kanadında hafif bir sarsıntı. O kadar." Dan Halutz'un masumların ölümlerine karşı hiç bir insani his duymamakla kalmayıp, bu işten kâr da ettiği ise geçtiğimiz günlerde ortaya çıktı: Referans'ın da yazdığı gibi, Halutz, Lübnan savaşı için tetiğe basmadan önce borsadaki hisse senetlerini satmış, böylece düşen endeksten kazançlı çıkmıştı. Ahlaki yönden "Luftwaffe" (yani Nazi Hava Kuvvetleri) generallerinden pek bir farkı olmayan - Cengiz Çandar'ın da belirttiği gibi aslında "savaş suçlusu olarak yargılanması gereken - Halutz, kuşkusuz nev-i şahsına münhasır bir canavar değil. İsrail'in kökeninde, Halutz gibilerini bolca üreten bir ideolojik unsur var çünkü. Adı, faşizm. Jabotinsky'den Olmert'e İsrail Faşizmi Malum, 20. yüzyılın ilk yarısında İsrail Devleti yoktu. Ama İsrail'i kurmak için çaba harcayan uluslararası Siyonizm hareketi vardı. İlk çıktığında Yahudiler arasında küçük bir azınlığı teşkil eden, çoğu Musevi'nin burun kıvırdığı ve hatta karşı çıktığı Siyonistler, rüyalarını 1947'de gerçekleştirdiler; Filistin'de bir Yahudi devleti kurdular. Ancak hemen her siyasi akım gibi Siyonizm de tek parça değildi. Ilımlı ve sert unsurları vardı. Bazı Siyonistler, Araplarla barış içinde yaşamayı umuyor, her iki halkı da kucaklayacak eşitlikçi bir toplum hayal ediyorlardı. Ancak bazıları çatışma, işgal ve "etnik temizlik"ten yanaydı. Bu ikinci görüşün en ateşli savunucusu olan Rusya kökenli Yahudi gazeteci Vladimir Jabotinsky, "Yahudi süngüleriyle kurulacak demirden bir duvar" amaçlıyordu. Hitler ve Mussolini'nin ideolojisinden o kadar etkilenmişti ki, bazı Siyonistler ona "Vladimir Hitler" lakabını takmışlardı. 1923'te Jabotinsky Siyonist hareketin ana gövdesinden ayrılarak kendi örgütünü kurdu. "Revizyonist" veya "sağ kanat" olarak bilinen bu akım, ilerleyen yıllarda Arap ve İngiliz hedeflerini vuracak olan Irgun adlı terör örgütünü oluşturdu. Irgun, İsrail kurulunca Herut Partisi'ne dönüştü. O da sonradan başka sağ partilerle birleşip "Likud"u meydana getirdi. 1967 savaşından sonra İsrail siyasetinde gücü artan ve giderek hakim konuma gelen Likud; Menahem Begin, İzak Şamir, Benjamin Netanyahu ve Ariel Şaron gibi şahinleri yetiştirdi. Şimdiki başbakan Ehud Olmert de, her ne kadar yakın zaman önce Şaron'la birlikte Likud'dan ayrılmış olsa, aslında Likud'un aşırı sağcı, militarist ve işgalci ideolojisinin ürünüdür. İsrail siyasetinin öteki ana sütunu olan İşçi Partisi ise, "ak sütten çıkmış kaşık" olmasa da, nispeten ılımlıdır. Tevrat mı, Sosyal Darwinizm mi? Bugün Türkiye'deki bazı yorumcularda İsrail terörünü Tevrat'a dayandırmak gibi bir eğilim var; oysa İsrail faşizminin kurucusu olan Jabotinsky'nin Tevrat'la pek bir ilgisi yoktu. Bir ateist olarak ilhamlarını dinden değil devrin ideolojik ve felsefi akımlarından alıyordu. On Emir'deki “komşunu kendin gibi seveceksin” hükmünü "çocuksu hümanizm" olarak görüp eleştirmişti. İsrailli akademisyen Ilan Peleg'e göre, "Jabotinsky'nin felsefesi Siyonist bir Sosyal Darwinizm yansıtıyordu; uluslararası ilişkileri toprak ve kan için yürütülen daimi bir mücadele olarak algılıyordu." Zaten erken dönem Siyonistlerin hemen hiç biri dindar değildi; dindar Yahudiler ancak İsrail kurulduktan sonra ve Soykırım'ın da etkisiyle Siyonist projeye dahil olmaya başladılar. O tarihten, özellikle de 1967'den sonra İsrail sağı giderek "dinci" bir kimlik kazandı; ama Yahudi dindarlar hiç bir zaman bir bütün olarak İsrail faşizminin yanında yer almadı. Bugün de bazıları İsrail'in terör yöntemlerini kınıyor. İngiltere başhahamı Jonathan Sacks, 2002 yılında The Guardian gazetesine yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun Filistinlilere yaptığı zulmün "Yahudilik ile bağdaşmadığını" ve kendisini utandırdığını söylemişti. Amerika'daki liberal Yahudi kuruluşu Tikkun'un lideri haham Michael Lerner, iki hafta önce, New York Times'a İsrail'in Lübnan saldırısını kınayan tam sayfa bir ilan verdi. İsrail'in varlığını bile dini açıdan yanlış bulan bir grup Ortodoks Yahudi (Neturei Karta) ise, Washington DC'de geçen hafta düzenlenen İsrail karşıtı gösteriye Müslümanlarla birlikte katıldı. Kısacası Ortadoğu'da yaşanan çatışma, bir Yahudilik-İslam savaşı değil. İsrail'in acımasızlığı, kökenleri 1920'lerin faşist ideolojilerine uzanan militarist bir zihniyetin ürünü. "Kaba kuvvetin yüceliğine inanmak" diye özetlenebilecek faşizm, sosyo-politik şartlara göre hemen her millette yeşerebildiği - örneğin "kodu mu oturtan" apoletli liderler isteyen futbol yorumcularımızda bile temayüz edebildiği - gibi, İsrail'de de ortaya çıkıyor. Ve bu, İsrail'in, hele de Yahudi dünyasının, sadece bir yüzü...
All for Joomla All for Webmasters