Her iddianın doğruluğu, isbat edilmek şartına bağlıdır. Onu tahminden, vehimden, iftiradan ayırmanın başka çaresi olmadığını vicdan ve mantık sahibi her insan bilir. Türkiye'de sosyal yapının normal icaplar çerçevesini aşıp emniyet kuvvetlerinin müdahalesini lüzumlu gösterecek derecede bir irtica hareketi olduğunu iddia edenler bunu isbat etmekle mükelleftirler.Safa, yorumunun devamında kayda değer bir irtica tehlikesinin varlığına dair hiç bir "isbat" ortaya konamadığını vurguluyor:
Yıllardan beri tekrarladıklari bu iddia hiçbir gün, hiçbir şekilde isbat edilmiş değildir. Münferit vak'alar toplu bir hareketin delili olamaz. Kaldı ki bu vak'aların bir kısmı uydurmadır. Şişirilenleri de vardır. Hepsi doğru da olsa, elli seneden beri Türkiye'de 31 Mart ölçüsünde bir ihtilâl hareketi olmadığı hakikatini ortadan kaldırmaz.Safa'nın sözünü ettiği "uydurma" ve "şişirilmiş" irtica vak'alarının birine bu sitede de daha önce değişmiş, "Bir Tarih Revizyonu: 'Kubilay'ın Başı Kesilmedi mi?" başlıklı kısa yazıda, ABD'nin ilk Türkiye büyükelçisi olan Joseph Grew'un Kubilay efsanesinin asılsızlığı konusundaki notlarına işaret etmiştim. Peyami Safa, söz konusu makalesinin devamında "gericilik" kavramının izafiyetine de değiniyor ve bu kavramı dillerine dolayanların aslında toplum üzerinde siyasi ve ideolojik egemenlik kurma peşinde olduğuna işaret ediyor:
Türkiye'de, her memleketin seviyesi ve nisbet ölçüleri dahilinde gerilik temayülleri vardır. Bundan yüzlerce sene sonra da olacaktir. Çünkü gerilik izafîdir. Komünistlere göre sosyalistler, liberaller, muhafazakârlar geridirler. Hem kendi benliğini kaybetmemek hem de ilerlemek zorunda olan her cemiyette (istisnasız her memlekette) muhafazakâr ve inkilâpçı kutupları vardir. Sosyal muvazene ve dinamizm, bu kutuplar arasındaki düşünce ve temayül çatışmasından doğar. İki taraftan birinin lehine muvazeneyi bozan bir taşkınlık hareketi görüldüğü zaman tehlike baş gösterir. Böyle olmadığı zamanlarda “irtica var!” yaygarası, o muvazeneyi bozmakta siyasî veya ideolojik menfaatleri olanların yıkıcı propagandasıdır.Tarih Peyami Safa'yı haklı çıkarmış gibi görünüyor. Bu satırları yazdığı 1959 yılından bu yana "Türkiye'de 31 Mart ölçüsünde bir ihtilâl hareketi", yani irtica nitelikli bir devrim girişimi hiç olmadı. Ama "irtica geliyor" paranoyası kullanılarak, defalarca milli iradeye tecavüz edildi, milletin seçilmiş temsilcileri silah zoruyla iktidardan indirildi, dine ve dindarlara baskılar uygulandı. İşin acı tarafı 1959'dan bu yana geçen yaklaşık yarım asırlık süre içinde pek bir şeyin değişmemiş olması. Hala Türkiye'nin önündeki en büyük tehlikenin "irtica" olduğunu iddia eden ve bu "isbatsız iddiadan" hareketle dindar vatandaşların ibadetlerine ve yaşam biçimlerine kısıtlamalar getiren, daha da getirmek isteyen "seçkinler" var. Sakın onların bu hiç değiştirmedikleri, sorgulamadan korudukları ve adeta bütünlüklü bir yaşam felsefesi haline getirdikleri paranoyaları da kendi başına bir "irtica" olmasın?...