Akıllı Tasarım'a Dayanamama Sorunu
Bir okurun (Sayın Ali Rıza Bölükbaşı) "Akıllı tasarımcılar kendi inançlarına dayanarak önkabullerde bulunuyor ve bunları bilime girdi olarak kullanıyorlar" şeklindeki iddiası üzerine başlayan tartışma ilerledi. Bu girdinin ne olduğu konusundaki ısrarlı sorularıma Sayın Bölükbaşı şöyle bir cevap verdi: "Başka türlü açıklanamadığı öne sürülen bir doğa olayını açıklamak için insan bilincine benzer bir bilincin yegane açıklama olduğu varsayılıyor. Girdi budur, totolojiktir." Bir başka yerde de Sayın Bölükbaşı, Akıllı Tasarım teorisini (AT) "insan merkezli" olduğu için bilim dışı bulduğunu söyledi.
Bu itirazı, Sayın Bölükbaşı'nın şahsıyla bir problemim olduğu için değil, temsil ettiği materyalist akıl yürütme biçiminin iyi bir örneği olduğu için önemli buluyorum. Bu akıl yürütme biçiminin neden feci halde yanlış olduğunu ise izah edeyim.
Önce itirazın tam olarak ne anlama geldiğini ifade edelim. Sayın Bölükbaşı'na göre, AT, kökeni doğal etkenlerle açıklanamayan doğal olguların kaynağı olarak bir bilincin varlığını kabul ediyor ve burada yanılıyor. Örneğin DNA'daki bilginin doğal etkenlerle açıklanamadığını, bir bilincin ürünü olması gerektiğini ileri sürüyor. Bölükbaşı'na göre bu metodolojik olarak yanlış, çünkü "insan merkezli" bir bakış açısı.
Bu itiraza karşı önce "insan merkezli olmayan bir bakış açısı"nın nasıl olacağını, insanlar tarafından yapılan bilimin başka nasıl bir bakış açısı geliştirebileceğini sormak gerek. Sitemizin yorumcularından Sayın S. Öztürk bu noktaya gayet isabetli bir şekilde işaret etti ve Darwinizm'in de insan aklının bir ürünü olduğunu vurguladı. (Hatta şunu da ekleyeyim; Darwinizm tam anlamıyla "insan merkezli bir bakışın doğaya yansıtılması", hatta 19. yüzyıl İngilteresi'nin sosyo-politik durumunun doğaya yansıtılmasıdır. Darwin teorisini geliştirirken İngiliz ekonomist Malthus'un toplumlardaki popülasyon artışı ve besin yetersizliği konusundaki görüşlerinden etkilenmiş, "yaşam mücadelesi" kavramını bu esinle olgunlaştırmıştır.)
Arkeoloji ve SETI
Belirtilmesi gereken ikinci ve daha da önemli olan nokta ise, "kökeni doğal etkenlerle açıklanamayan doğal olguların kaynağı olarak bir bilincin varlığını kabul etme"nin zaten bilimde geçerliliği kabul edilmiş bir analiz yöntemi oluşudur. Arkeoloji dediğimiz bilim dalı, tam da buna dayanır. Toprağı kazıp da bir çömlek bulan arkeolog, bu tasarlanmış cismi, tasarlanmamış diğer doğal maddelerden (taşlardan, topraktan, kumdan) ayırır. Arkeologlar bazen bir ucu özel olarak sivriltilmiş bir taş bulduklarında bile, bunun bir "alet" olduğuna, yani doğal yollarla şekilenmiş değil, "tasarlanmış" bir cisim sayılması gerektiğine karar verirler.
Bir diğer "tasarım tespiti" örneği SETI (Search for Extra-Terrestrial Intelligence) adlı projedir. Başrolünü Jodie Foster'ın oynadığı "Contact" filmine de konu olan SETI'nin işi, dış uzayı sürekli olarak tarayarak, akıllı varlıklardan gelebilecek sinyaller aramaktır. (Contact filminde SETI ekibi, dış uzaydan gelen ve asal sayıları bir dizi halinde kodlayan bir sinyal bulmuş ve bunun "uzaylılar"dan geldiği sonucuna varmıştı. Gerçek hayatta ise SETI henüz bir şey bulamamıştır.)
Akıllı Tasarım teorisinin biyolojik yapıları incelerken kullandığı "tasarım tespiti" yaklaşımı da, arkeoloji veya SETI'de kullanılan yöntemden farklı değildir.
Peki acaba neden Sayın Bölükbaşı ve diğer tüm materyalistler, arkeoloji bilimine veya SETI programına karşı çıkmıyor, bu alanlarda çalışan bilim adamlarını "insan merkezli" bir yaklaşım kullandıkları için eleştirmiyor, dahası onları "bağnaz, gerici" diye suçlamıyor, aleyhlerine bildiriler yayınlamıyorlar?
Cevap açık: Arkeoloji veya SETI, "tasarım tespiti" yaptığında "tasarımcı" olarak insanlara veya başka biyolojik varlıklara (hipotetik "uzaylılara") işaret etmiş oluyor. Ama Akıllı Tasarım teorisi, yaşamı ve dahası evreni tasarlayan bir "Tasarımcı"ya işaret ediyor ve bu da İlahi dinlerin öğrettiği Tanrı veya Allah inancına uygun düşüyor.
Yani aslında "Akıllı Tasarıma dayanamama"nın nedeni, teorinin metodolojisinde bir problem olması değil. Öyle bir problem yok. "Akıllı Tasarıma dayanamama"nın nedeni, teorinin vardığı sonucun, ilahi dinler tarafından anlatılagelen bir inanca uygun düşmesi. Dolayısıyla bu dinlere karşı duyulan nefret, Akıllı Tasarım'a yönelik nefrete dönüşüyor. "Teofobi" - din ve Allah kavramlarına karşı duyulan korku/nefret duygusu - kendisini "AT-fobi" olarak dışa vuruyor.
Hakemli Dergi Meselesi
Hazır "Akıllı Tasarıma dayanamama" meselesine girmişken, bununla yakından ilgili olan, Sayın Bölükbaşı'nın da dile getirdiği bir diğer argümana da değinelim; "Akıllı Tasarım görüşünü destekleyen bilimsel makaleler, hakemli (peer-reviewed) bilimsel dergilerde yayınlanmıyor" itirazına...
Öncelikle bu itirazın tam doğru olmadığını belirteyim. AT'yi savunan kimi kitap ve makaleler dünyanın en önde gelen üniversitelerinin yayınevleri veya çeşitli hakemli bilimsel dergiler tarafından basılmıştır. (Bunların bir listesine bakabilirsiniz.) Ancak AT'yi savunan makalelerin hakemli bilim dergilerinde çok az yer aldığı doğrudur.
Bunun ilginç bir istisnası Discovery Institute'tan Dr. Stephen C. Meyer'in Proceedings of the Biological Society of Washington adlı itibarlı bilim dergisinde Ağustos 2004'te yayınlanan "The Origin of Biological Information and The Higher Taxonomic Categories" adlı makalesi oldu. Dr. Meyer, makalede, DNA'nın ve Kambriyen devirde aniden ortaya çıkan temel vücut planlarının kökeninin ancak tasarımla açıklanabileceğini savunuyordu.
Söz konusu hakemli dergi makaleyi yayınladı, fakat hemen ardından büyük bir gürültü koptu. Derginin bağlı olduğu Smithsonian Müzesi makaleyi kınayan bir açıklama yaparken, derginin editörü olan Richard Sternberg makaleyi neden yayınladığına ve "dinci" olup olmadığına dair sorgulandı. En sonunda da işinden oldu. İtibarlı The Wall Street Journal gazetesinde yayınlanan bir makalede belirtildiği gibi, tüm bu tepki süreci, "Bir Yoldan Çıkmışın Damgalanması" idi.
İşin en enteresan yönü ise, Dr. Stephen C. Meyer'in AT yanlısı makalesinin bir hakemli dergide yayınlanması üzerine, Darwinist tarafın argüman değiştirmesiydi. Daha önceden "AT bilimsel değildir, çünkü hakemli bilimsel dergilerde yayınlanmamaktadır" diye ileri sürülen itiraz değişti ve bu kez "AT hakemli bilimsel dergilerde yayınlanmamalıdır, çünkü bilimsel değildir" diye formüle edildi. Frenkçe'de "circular argument" denen çarpık akıl yürütme yönteminin asıl Darwinist tarafça kullanıldığı, bir kez daha ortaya çıktı.
Türkiye'de de AT'ye karşı çıkanlar bol bol "circular argument" kullanıyor, ona dahi akıl yetiremeyenler ise 80 yıllık ezberleri olan "dinciler geliyor" fobisini körüklüyorlar. Kendilerinin de gayet koyu bir şekilde taraf tuttuklarını, örneğin materyalist felsefeye körü körüne inandıklarını ise gizlemeye çalışıyorlar.
Aslında bu felsefeye inanmalarında bir sorun yok - "dinleri onlara". Sorun, bu inançlarını bilime "girdi" olarak dahil edip, bilimi materyalizmin sınırlarına hapsetmek istemeleri. AT ise bilime hiç bir girdi sokmuyor. AT'nin sloganı açık: "Bilimi objektif kılalım ve kanıtlar bizi nereye götürüyorsa, oraya gidelim."