Türkiye'de gerçekte bir laiklik sorunu yok. Laikliğin, yani devletin dinler karşısındaki tarafsızlığının hangi yorumunu yaparsanız yapın Türkiye'deki tartışmaları açıklayamazsınız. Halk yönetimde hak talep etmeye kalktığı zaman, yönetimin uzağında tutulması gerekiyor. Kendini yönetmeye ehliyetsiz olması da, laikliğe yeteneği olmamasıyla açıklanıyor... Bütün kurumları ile devlet düzenini çağa uygun hale getirmeye; çevik, atak ve verimli kılmaya kalktığınız zaman statükoyu iliklerine kadar korkutuyorsunuz. Hegemonya karşınıza hemen bu teşebbüsün laikliğe meydan okumak anlamına geldiği yorumuyla çıkıyor. Eğitim reformu, din eğitimi labirentlerinde kayboluyor. Merkezî yönetim, rejim tehdidi ürettiği gerekçesi ile yetkileri yerel yönetime devredemiyor. Böylelikle hegemonya, bu güçlü ideolojik aygıtı ile saltanatını sürdürüyor.Peki çuvaldızı bu şekilde devlete batırırken topluma ne demek gerek? Serdar Turgut'un "Çıldırmış Toplum" başlıklı yazısında denen enteresan bir şeyler var. Oğlunun okuğu okulun sahip değiştirmesi üzerine velilerin bir kısmının "acaba Fethullah Gülen'e mi satıldı", öteki kısmının ise "acaba Lionsların mı eline geçti" diye evhama kapıldıklarından söz eden Turgut, "bence son derece iyi olan bir okul katiyen verdiği eğitimle değerlendirilmiyor... mantıki değerlendirmelerin yerini tamamen irrasyonel argümanlar almış durumda" diyor. Ve ekliyor:
Bizler artık kendi kafamızda yaratmış olduğumuz öcülerle yüz yüze gelip, kendimizle hesaplaşıp normal insanlar haline gelmeyi başarmak zorundayız. Toplumun hiçbir kesimi diğerinden daha sağlıklı filan da değil; bunu unutun. Düşünme süreçlerinin çarpıklaşması hep birlikte topyekun yaşanan bir süreç oldu ve ne yazık ki bu süreç hala daha sürüyor. Kendimizle barışık olmadığımız bir dünyada toplumda barışı sağlamamız da mümkün değildir.Bence tüm bunlardan çıkması gereken sonuç ise "bizden adam olmayacağı" değil. Aksine Türkiye sürekli ilerliyor ve gelişiyor. Devletin ve toplumun kuşkusuz övgüye değer yönleri de var. Ama bardağın sadece yarısı dolu. Boşluğu görüp, teşhis edip, öz eleştiri yoluyla doldurmaya çalışmamız gerekiyor. Bunun başarabilmenin ilk adımı ise, mükemmel ve hatasız varlıklar olmadığımızı, aksine gayet feci hatalar yapıyor olabileceğimizi, düşünce yöntemimizde derin problemler bulunabileceğini kabul etmek.