
"Dini değerler ve bunları taşıyan kurumlar dışlandığında, kaçınılmaz bir gereksinim olan kamusal ahlaki değer yargıları oluşturma işi, elitler tarafından üstlenilir. Ve bu elitler, kaynakları ve ilkeleri toplum tarafından demokratik biçimde kabul edilmemiş bir normatik ahlak inşa etme işine girişirler." (The Naked Public Square, s. 84)Bunun sonucu ise kamusal alandan dışlanmış olan geleneksel dinin yerini bir "yapay din"in almasıdır. "Çıplak kamusal alan en fazla geçici bir olgu olabilir" der Neuhaus, "dinden doğan boşluk bir süre sonra 'yapay din' tarafından doldurulmaya başlar." (s. 80) Bu teşhisi okuyunca üstümüze alınmamak ve en radikal ifadesini Kemalettin Kamu'nun ünlü "Kabe Arab'ın olsun, bize Çankaya yeter" dizesinde bulmuş bir yerli "yapay din"i hatırlamamak mümkün değil. Atatürk'ün "ben mânevî miras olarak hiçbir dogma bırakmıyorum, benim mânevî mirasım ilim ve akıldır" sözüne rağmen, onun konjonktürel politikalarından kutsal ilkeler türeten "Kemalizm"in, bir "politik din" olduğunu çeşitli Batılı yorumcular da belirtir zaten. Çözüm Sivil Kamusal Alan Peki ama "çıplak kamusal alan" laikliğe ve demokrasiye aykırıysa, alternatifi nedir? Neuhaus iki alternatiften söz eder. Bunlardan biri, kötü bir alternatiftir. Adı "kutsal kamusal alan"dır ve kamusal alanın belirli bir inancın egemenliği altına alınmasını ifade eder. (İran'da veya Suudi Arabistan'da olduğu gibi.) Çıplak kamusal alanın savunucuları da zaten topluma hep bu kötü alternatifi gösterip, onu sıtmaya razı etmektedirler. Oysa çıplak kamusal alanın bir de iyi alternatifi vardır: "Sivil kamusal alan". Yani hiç bir inancın ve dünya görüşünün dışlanmadığı, hepsinin ifade ve temsil imkanı bulduğu, çoğulcu demokratik sistem. Bu alanda dindarlar dindar gibi, sekülerler de seküler gibi davranabilecek, kimse değerlerinden ve yaşam biçiminden vazgeçmeye zorlanmayacaktır. Gerçek laikliğin gereği de budur.