Darwinizm'in Yeni İkonu: Akıllı Tasarım'a 'Darbe' mi?
Yeni bulunan ve Tiktaalik roseae adı verilen 375 milyon yıllık bir balık fosili, dünya medyasında "balıklarla kara canlıları arasındaki evrimin kanıtı" olarak yankılandı. Dahası, bu fosilin Akıllı Tasarım teorisine karşı bir kanıt olduğu ileri sürüldü. Örneğin 7 Nisan tarihli Radikal gazetesi "Evrimde Kayıp Halka Bulundu" başlıklı haberinde, "Bu buluşun, 'akıllı tasarım' destekçilerine de darbe olacağı sanılıyor" demiş.
Pek çok kişinin öyle sandığı, çünkü medyanın bulguyu öyle yansıttığına kuşku yok. Ama bu, tümüyle yanlış bir yorum.
Öncelikle Akıllı Tasarım (AT) teorisinin ne olduğunu hatırlatmak gerek. Teori, evrenin ve canlıların bazı özelliklerinin ancak akıl sahibi bir varlığın tasarımı ile açıklanabilecek bir komplekslik ve bilgi içerdiğini savunur. AT savunucuları tarafından ısrarla belirtildiği, benim de çeşitli kereler vurguladığım gibi, bu teori evrim kavramıyla çelişmez, evrimin rastlantısal doğal süreçlerin ürünü olduğunda ısrar eden Darwinizm ile çelişir.
Dolayısıyla tüm canlıların tek bir "ilk canlı"dan evrimleştiği görüşü - bir diğer ifadeyle "common descent" yani "ortak atadan türeme" tezi -AT ile çelişik değildir. AT savunucularının hepsi bu tezi ikna edici bulmasa da, teorinin Michael Behe gibi bazı önemli kuramcıları, "ortak atadan türeme" tezinde sorun görmedikleri belirtmişlerdir. Çünkü Behe'nin isabetle vurguladığı gibi, asıl mesele, yaşamın biyokimyasal altyapısının nasıl ortaya çıktığıdır.
Dolayısıyla balıkların kara canlılarına evrimleştiğini açıkça gösteren bir fosili dizilimi bulunsa ve daha pek çok "morfolojik evrimsel dönüşüm" kanıtlansa da, AT bundan etkilenmez. AT'nin temel argümanı, biyolojik bilginin ve biyokimyasal düzeydeki karmaşık mekanizmaların kökeniyle ilgilidir. (Nitekim AT, bu yönüyle, her canlının türünün metafizik bir müdahaleyle ayrı ayrı yaratıldığını savunan "yaratılışçılık"tan ayrılır.)
Fosiller ve Filumların Kökeni
Peki ama AT savunucularının fosillerle ilgili hiç bir iddiası yok mudur? Ve "ortak atadan türeme"yi sorgusuz kabul etmekte midirler? Hayır, aksine "ortak atadan türeme"yi sorgulayan ve bu açıdan fosillerden kanıt getiren geniş bir AT literatürü de vardır. Ancak AT'nin asıl vurgusu, "filumların kökeni" üzerinedir. Filumlar (İngilizce ismiyle "phyla"), havyanlar alemindeki en temel kategorilerdir. Omurgalıların da dahil olduğu "kordalılar", eklembacaklılar, yumuşakçalar, derisidikenliler, süngerler, yassı solucanlar gibi canlı kategorilerinin hepsi ayrı birer filumdur. Bunları birbirinden ayıran şey, tamamen farklı yapıdaki vücut planlarıdır. Örneğin omurgalıların sert kısımları (kemikleri) vücutlarının ortasında, çoğu yumuşakçanın (örneğin salyangozların) sert kısımları ise tam aksine vücutlarının dışındadır. Her filumun kendine has bir "vücut mimarisi" vardır.
Fosillerin Darwinizm'e en büyük meydan okuyuşu, söz konusu filumlarının tamamına yakınının, aynı jeolojik devirde, kendilerine benzer bir ataları olmadan ve (jeolojik zaman açısından) "aniden" ortaya çıkmalarıdır. Kambriyen devir denen bu jeolojik devir öncesinde yeryüsünde sadece 2 veya 3 filum varken, Kambriyen'de birden bire 50 kadar yeni filum ortaya çıkar. İlgilenenler, "Biyolojinin Big Bang'i" (büyük patlaması) da denen bu olgunun, Darwinizm'le neden açıklanamadığını ve Akıllı Tasarım'a nasıl kanıt oluşturduğunu Steve Meyer'in Proceedings of the Biological Society of Washington'da yayımlanan gayet teknik makalesinden okuyabilirler.
Kambriyen'den sonraki dönemlerde yaşanan, Kambriyen'de çizilmiş olan vücut planlarının çeşitlenmesidir. Örneğin omurgalıların temel vücut yapısı değişmemiş, ancak bu çatının; balıklar, amfibiyenler, sürüngenler, kuşlar, memeliler gibi "versiyonları" ortaya çıkmıştır.
Aslında söz konusu "versiyonlar" da fosil kayıtlarında hemen hep aniden ve kendilerine benzer ataları olmadan ortaya çıkmaktadırlar. Örneğin daha önceki bir yazımda da kısaca ele aldığım, bilinen en eski kuş olan Archaeopteryx gibi. Dolayısıyla bunların kökeni hakkındaki Darwinist tezleri destekleyecek fosiller de yok gibidir.
Ama öyle fosillerin bulunduğu iddiası arada bir gündeme gelir. "Kayıp halka"lar manşetlere taşınır. Fakat bunların çoğunun yanlış yorumlara dayandığı yeni bulgularla anlaşılmış, bazılarının fosil sahtekarlığı olduğu bile ortaya çıkmıştır. Amerikalı biyolog Jonathan Wells, Türkçe'ye de çevrilen Icons of Evolution (Evrimin İkonaları) adlı kitabında bunu gayet iyi anlatır.
Tiktaalik roseae Üzerine
Bu genel açıklamadan sonra gelelim yeni "evrim ikonu" Tiktaalik roseae'ye.
Canlının Eusthenopteron cinsine ait balıklarla, Ichthyostega cinsine ait amfibiyenler arasında bir geçiş formu olduğu ileri sürülüyor. Bu iddianın en büyük dayanağı da, hepsi de soyu tükenmiş olan söz konusu canlıların yüzgeç yapıları. Yüzgeçlerin içindeki kemik sayısı ve organizasyonu kademeli olarak artıyor.
Ancak canlıların New York Times tarafından yayımlanan karşılaştırmalı grafiğine bakarsanız, ortada aslında pek bir kademe olmadığını, her üç yapının da oldukça farklı olduğunu görebilirsiniz. Eusthenopteron'un yüzgecinde 6, Tiktaalik'in yüzgecinde 15, Ichthyostega'nın ayağında ise 41 ayrı kemik olduğu sayılabiliyor. Bu kemiklerin organize olma biçimi de çok farklı.
En önemli fark ise, bir balık olan Tiktaalik ile bir kara canlısı olan Ichthyostega arasındaki omurga farkı. Ichthyostega'nın ayaklarındaki kemikler, canlının omurgasına bağlı ve zaten bu sayede ağırlığını taşıyabildiği kabul ediliyor. Ancak Tiktaalik'te kemikler omurgaya bağlı değil ve zaten bu nedenle en fazla sürünmeye yaramış olabileceği varsayılıyor.
Peki aralarında büyük fark olan bu yapılar birbirlerine nasıl dönüşmüş olabilir? Darwinizm'in tek etkin mekanizması olan rastlantısal mutasyonlarla; omurgaya bağlı olmayan bir kemikli yüzgecin nasıl olup da omurgaya tutunacağı, kemik sayısının nasıl 6'dan 15'e, sonra da 41'e çıkacağı, ve bu yeni kemiklerin nasıl kaslarla örülüp organize olacağı gibi sorular, her zaman olduğu gibi cevapsız.
Kısacası aslında bu fosiller Darwin'in öngördüğü gibi farklı türler arasında "küçük, kademeli değişimler" göstermiyor bize. Üç farklı canlı var ve bunların birbirleriyle ata-torun ilişkisi içinde olduklarını kabul etmek için, baştan Darwinizm'e inanmış olmaktan daha iyi bir neden gözükmüyor. (Bir de tabii New York Times'in ve diğer pek çok medya kuruluşunun bunları arka arkaya yerleştirip resmetmesinin getirdiği "görsel ikna edicilik" var.)
Bu ikna edicilikteki sorun şöyle bir örnekle de açıklanabilir: Bir dosya kağıdı üzerinde üç nokta var diyelim: Sayfanın tepesinde, ortasında ve altında. Bunların üçünü birbirine bağlayan bir düz çizgi çekebilirsinz. Ama bu, sizin ortada bir çizgi olması gerektiği yönündeki ön kabulünüzden, zihninizin o şekilde işlemesinden kaynaklanır. Gerçekte sadece noktalar vardır. Ve belki de onları bağlayan hiç bir çizgi yoktur.
Tiktaalik de biraz böyle zoraki bağlanmış bir noktaya benziyor. Darwinizm'in bu yeni "ikonu"nun nasıl evrildiğini önümüzdeki dönemde göreceğiz.