Müslüman Müslümanı Vurur Mu?
[18 Mart 2006 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı, Zeynebiye sitesinde alıntılandı]
Irak'ta süregiden şiddetin en gözü dönmüş noktalarından biri, Şiiler için en kutsal üç mabedden biri olan Samarra'daki Altın Cami'nin havaya uçurulmasıydı. Bunun ardından Iraklı Şiiler ve Sünniler arasındaki tansiyon iyice yükseldi, bazı Sünni camilerine küçük çaplı intikam saldırıları düzenlendi. Her iki mezhebin din adamları sağduyu çağrısı yaptılar ve durum şimdilik iç savaş noktasına varmadı. Ama sadece şimdilik...
Peki ama Altın Cami'yi kim havaya uçurdu? Ve dahası Şii camilerine yönelik son üç yıldaki benzeri saldırıları kim düzenlemişti?
Irak Şiilerinin en önemli siyasi lideri olan Abdül-Aziz el-Hakim, televizyonlarda yayınlanan açıklamasında "bu saldırının Ebu Musab El Zarkavi liderliğindeki teröristler ve Saddam yanlılarının işi" olduğunu söyledi...
İki ay önce Kahire'de bir sempozyum vesilesiyle sohbet imkanı bulduğum İranlı iki Ayetullah'tan da aynı teşhisi işitmiştim; Irak'ta Şii mabedlerine yönelik saldırıların "ülkede demokrasi kurulmasını istemeyen eski rejim yanlıları ve yabancı teröristlerin işi" olduğunu anlatmışlardı.
Nitekim Türkiye'deki Şii Caferiler'in lideri Hüccetullah Selahattin Özgündüz de Hürriyet yazarı Ahmet Hakan'a yaptığı açıklamada "Saldırıyı Irak'ta yeni hükümetin kurulmasını istemeyen Zarkavi ve adamları gerçekleştirmiştir, peygamber torununun türbesini bombalayacak kadar gözü dönmüş bu adamların 'direnişçi' diye nitelendirilmesi kanıma dokunuyor" demiş. Ve "Şii türbesinin bombalanmasının arkasında ABD var yaklaşımının doğru olmadığını" belirtmiş.
Oysa ki, "Şii türbesinin bombalanmasının arkasında ABD var yaklaşımı" Türkiye'de çok yaygın. Buradaki yorumcuların önemli bir bölümü, olayın Müslümanları birbirine düşürmek için yapılmış bir "Amerikan provokasyonu" düşünüyor.
Peki bu çelişkiyi nasıl açıklamalıyız?
İslam Tarihindeki Çatışma
Görünen o ki Iraklı Şiilerin kanaati karşı karşıya oldukları gerçeklikten, meseleyi uzaktan yorumlayanların kanaati ise, "Müslüman Müslümanı vurmaz" önkabulünden kaynaklanıyor. "Müslüman Müslümanı vurmayacağına göre", diye işliyor bu mantık, "Müslümanları vuran mutlaka başkaları olmalı..."
Peki ama gerçekten Müslüman Müslümanı vurmaz mı?
Vurmaması gerektiğine kuşku yoktur. Müslüman, sırf başka Müslümanları değil, hiç bir suçsuz insanı vurmamalıdır. İlahi bir emirdir bu. Ama İslam tarihine baktığımızda, insani hataların, hırsların ve bağnazlıkların aksi yönde işleyebildiğini görürüz. Hz. Peygamber'in vefatından çok geçmeden Müslümanlar arasında ihtilaf ve çatışmalar başlar. Hz. Osman ve Hz. Ali'yi şehit edenler Müslümandır. Ünlü "Cemel Vakası" savaşında, bir tarafta peygamberin eşi Hz. Ayşe ve onu destekleyen sahabe, diğer tarafta Hz. Ali ve onu destekleyen sahabe vardır. Sıffin savaşı'nda yine sahabe ikiye bölünmüş ve birbirinin kanını dökmüştür. Zaten Sünni-Şii ayrımı oradan doğar. Aynı savaştan "Hariciler" olarak bilinen ve hem Sünnilere hem de Şiilere karşı bugünün deyimiyle "terör" uygulayan fanatik mezhep de çıkar. Daha sonraki yüzyıllar boyunca da Müslüman mezhepler, devletler, emirlikler, hanedanlar arasında sayısız savaş yaşanır. Mezhep çatışması İslam'da Hıristiyanlığa göre daha azdır, ama yine de vardır.
Kısacası - ve ne yazık ki - Müslüman Müslüman'ı vurur. Bu elbette İslam'a aykırıdır ama her dinde olduğu gibi İslam'da din adına pek çok dünyevi çatışma ve kör fanatizm üretenler olmuştur ve halen de olmaktadır.
Zarkavi çetesi ve Vahhabilik
Bugün de Irak'ta Şiileri vuran, camilerini bombalayan ve bütün bunları İslam adına yapan bir çete ile karşı karşıyayız. Türkiye'deki Şiilerin lideri Selahattin Özgündüz bunu "Zarkavi çetesi" diye tanımlamış ve "Müslümanlar bu çeteye karşı çıkmalı" demiş. "Usame bin Ladin, Zarkavi ve Taliban, bunların hepsi aynı kafa, Vahhabilik kültürünün doğurduğu bu anlayış, İslam'a uymaz" diye de eklemiş.
Özgündüz, haklı... Sözkonusu "çete"nin fikri omurgasını oluşturan Vahhabilik, kendinden olmayanları doğru-dürüst Müslüman saymayan, hele de Şiileri düpedüz "kafir" kabul eden çok fanatik bir mezheptir. 18. yüzyılda bugünkü Suudi Arabistan'ın merkezinde Osmanlı'ya karşı bir isyanla doğmuştu. Mezhebin kurucusu olan Abd-ül Vahhab'ın takipçileri, köleliğin kaldırılmasını bahane ederek "Türkler kafir oldu, kanları helaldir" diye Osmanlı asker ve memurlarına da saldırmışlardı. 20. yüzyılda petrol zengini olalıberi de, tüm dünyaya çok fanatik bir İslam anlayışı yayıyorlar ve "İslami terör" de en çok oradan kaynak buluyor.
İşte Irak'a bakarken, her şeyi peşinen "ABD komplosu"na bağlamadan önce, söz konusu "Zarkavi çetesini" de görmek gerekiyor.
Bunları, ABD'yi temize çıkarmak için yazdığım ise sanılmasın. Aksine, Irak işgali nedeniyle ABD'yi yerden yere vurmak için pek çok sebep var. İşgalin zaten kendisi tam bir skandal: Sudan gerekçelere dayalı, uluslararası hukuka aykırı bir saldırı. Felluce'de ve başka yerlerde masum sivillerin ölmesinin umursanmayışı veya Ebu Garip'teki alçakça işkenceler ise her türlü kınamayı ve protestoyu hak ediyor...
Ama ABD'yi kınarken gerçeklikten de kopmamak lazım. Bugün Irak'ta Şiiler ile Sünniler arasında savaş çıkarmaya çalışanlar Amerikalılar değil; "Zarkavi çetesi"...
Analitik Düşünmek
Irak'taki gerçeklik ile "Müslüman Müslümanı vurmaz" önkabulü arasındaki fark, aslında bize önemli bir şey daha gösteriyor: İslam dünyasındaki her türlü kötülüğü, Müslüman olmayanların komploları ile açıklamaya çalışmanın yanlışlığını...
Bu komploculuk yaklaşımı bizde yaygın. Batı'nın, emperyalistlerin, siyonistlerin, masonların kumpaslarıyla işleyen bir dünya hayal ediliyor. Entellektüel yönden yüzeysel ve hatalı olan bu düşüncenin en büyük zararı ise Müslümanlara. Çünkü suç ve sorumluluk sürekli olarak başkalarına atıldığı zaman, İslam dünyasının problemleri akılcı bir şekilde tartışılamaz. Böyle düşünen Müslümanlar özeleştiri fırsatı bulamaz, kendi içlerinden çıkan fanatikleri teşhis edip etkisizleştiremezler. Batı'ya karşı ise, onun doğrularını teslim edip yanlışlarına karşı çıkmak yerine, topyekün bir cephe alırlar.
Bazı Batılı güçlerin gerçekten İslam'a ve Müslümanlara karşı komploları varsa da; bu hakiki komplolar, hayalilerinin yanında kaybolup gider...
Çözüm, önkabullerden değil gerçeklerden, gerçeklerin de bir kısmından değil tümünden yola çıkarak akıl yürütmek. Yani analitik düşünmek. İslam'a yönelik gerçek komploların en etkilisi, Müslümanları bundan mahrum bırakmak olmalı...