Türkçe Yazılar

İslam'ın Şehirleri Neden Böyle?

[14 Ocak 2006 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı] Şeytan taşlama yolundaki izdiham nedeniyle yaşamını yitiren hacılarİslam'ın en kutsal kenti Mekke'de, kutsal hac ziyareti sırasında izdiham yaşandı ve 350 kadar hacı yaşamını yitirdi. Ortada terör saldırısı, silah, bomba yok; sadece kalabalıkların düzensizliği ve paniği var. Akıl alır gibi değil... Aklın daha da alamadığı, buna benzer felaketlerin sürekli yaşanması. Son 15 yıldır bir kaç senede bir hac sırasında hep izdiham yaşanıyor, onlarca, yüzlerce Müslüman birbirini ezerek can veriyor. Facia sürekli tekrar etmesine rağmen, ne Suudi devleti doğru dürüst bir tedbir alıyor ne de başka Müslüman organizasyonlar... Acaba neden? Neden Müslümanlar güvenli ve sakin bir biçimde hac yapmayı başaramıyor? Neden yeni bir problem olan "kalabalık" sorununa bir çözüm üretemiyorlar? Bundan yüzyıllar önce, dünya nüfusunun da, Müslümanların da, hacıların da sayısının çok az olduğu bir dönemde şekillenen hac yapma usulünü, biraz adapte edip daha güvenli hale getirmeye çalışmıyorlar?... Müslümanların sorunu hac'daki izdihamlarla sınırlı değil elbette... Bugün İslam dünyası eğitimde, tıpta, bilimde, ekonomide, sanayide ve kültürde Batı'nın çok gerisinde. Neden acaba? Niçin Batı'nın şehirlerinin çoğu temiz ve düzenli, ama İslam'ın şehirlerinin çoğu tozlu ve çamurlu? Kurban Bayramları'nda da kanlı?... Bu sorular yeni değildir; bu topraklarda son 200 yıldır sorulur durur. Birileri buna "Müslümanlar bu durumda, çünkü İslam'a inanıyorlar, inandıkları din onları geri bıraktı" diye cevap vermiştir. Ve sonra da bu cevaba uygun bir kitlesel "gayrı-İslamileştirme" projesi başlatmıştır. Oysa problemin İslam'da değil de coğrafyada olduğu, bizzat bu "gayrı-İslamileştiriciler"in eliyle ortaya çıkmış, çünkü kendilerini "ilerici" zannederken koyu bir bağnazlık, hoşgörüsüzlük ve hatta faşizm geliştirmiş, nefret ettikleri "din yobazları"nın dinsiz versiyonları oluvermişlerdir. Kaldı ki biraz tarih bilinci olan insan, problemin İslam'da olmadığını kolaylıkla görebilir. İslam'ın şehirleri bugün parlak değildir, ama 1000 yıl önce göz kamaştırıcıdır. Avrupa Ortaçağ'ı yaşarken, İslam medeniyeti, sanat, bilim, tıp, mimari, felsefe gibi farklı alanların hepsinde görkemli eserler vermiş, yerkürenin o zamana dek gördüğü en yüksek kültürü inşa etmiştir. Hatta Avrupa kültürünün ilerlemesinde, Ortadoğu'ya gelip de Müslüman kültürü ile tanışan Haçlıların önemli rolü vardır. Haçlılar, yağmalamak için geldikleri Ortadoğu'da öğrenmişlerdir yıkanmayı, terlik giymeyi, ameliyat yapmayı, doğru dürüst yemek pişirmeyi... İslam medeniyetinin üstünlüğü, 16. yüzyıla kadar sürer. Bu nedenledir ki, büyük tarihçi Marshall Hodgson, "Dünya Tarihini Yeniden Düşünmek" (Rethinking World History) adlı kitabında şöyle der: "Eğer 16. yüzyılda Mars'tan dünyamıza bir ziyaretçi gelmiş olsaydı, insan medeniyetinin tümüyle Müslüman olmanın eşiğinde olduğu sonucuna kolaylıkla varabilirdi. Bu yargısını da kısmen Müslümanların stratejik ve politik avantajlarına, kısmen de kültürlerinin genel olarak taşıdığı canlılığa dayandırırdı." (s. 97) Ama sonra dünyanın gidişatı tersine döndü; ticaret yollarının değişmesi İslam dünyasını fakirleştirirken Avrupa'yı zenginleştirdi. Müslümanlar kendilerini dünyanın merkezi olarak görmeye devam ederken, merkez hızla Batı'ya kaydı. Batı'nın ilerlemesinde, sulak coğrafyası ve coğrafi keşifler sonucunda elde ettiği avantajlar gibi maddi unsurların yanında, yenilikçi ve özgür düşünceyi serbest bırakması da büyük rol oynadı. Ancak bu özgürleşme, sık sık "Batı ilerledi, çünkü dini bir kenara attı, aydınlandı" diye kestirip atan "gayrı-İslamileştiriciler"in anladığı basitlikte olmadı. Gerçekte Batı, dini değil, dinin tutucu bir yorumunu bir kenara attı, ama ilerlemesinde dinden bir hayli güç aldı: Kapitalizmin gelişmesi, modern bilimin kurulması veya ABD'nin yükselmesi, hep dini motivasyonla oldu. Kilise'nin kozmolojik dogmalarına karşı çıkan Galileo da dindardı... Bugün de İslam dünyasının sorunu, İslam değil; bilim, felsefe, sanat, kültür gibi seküler alanlardaki geriliği. Bu alanlarda geri olduğu için, İslam'ı da kısır bir şekilde anlıyor, neyin din neyin gelenek olduğunu ayırd edemiyor, dinin modern durumu göz önüne alan yeni yorum ve içtihatlarını yapmaya girişmiyor. Karşısına çıkan yeni problemlere karşı yeni çözümler geliştirmekte ağır kalıyor. Her şeyin "nakil" ile açıklandığını kabul eden zihniyet, yeni duruma göre "akıl" geliştirmekte zorlanıyor. Bazen de "tepkisel akıl" geliştiriyor. Ama tüm bunlar, bardağın boş kısmı. Dolusunda, gelişen ve ilerleyen Müslümanlar da var. Bunlar arasında da Türkiye'nin yıldızı parlıyor: Demokrasiyi, serbest piyasa ekonomisini, ekonomik gelişmeyi, dünya ile entegrasyonu başaran ve bunları yaparken de "Müslüman" kimliğinden utanmayan, aksine bunu gururla taşıyan bir Türkiye... Türkiye'nin 21. yüzyılda dünyaya bir katkısı olacaksa, bu olacak... Tabii eğer kendini baltalamaz ise...
All for Joomla All for Webmasters