İslam Dünyası Niçin Geri? (I)
[3 Mart 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Milliyet yazarı Yaman Törüner köşesinde “İslam Gerçeği” başlıklı bir dizi başlattı. Amerika'da son yıllarda yükselen “İslam fobisi”nin en başta gelen körükleyicisi olan Robert Spencer'ın tezlerine atıfta bulunarak, “İslam dünyası niçin geri” diye soruyor ve sorunun kaynağının doğrudan İslamiyet olma ihtimalini irdeliyor.
Önce bir düzeltme yapayım. Sayın Törüner Spencer için “Musevi” demiş. (Bunun üzerine de kendisine gelen ve köşesinde yayınladığı okur mektuplarında “Yahudi'den mi akıl alacağız” gibisinden anti-Semitizm kokan inciler saçılmış.) Ama bu bilgi yanlış. Söz konusu yazar aslında Katolik Hıristiyan'dır. (Tabii buradan anti-Katolik bir anlam çıkarmak da ayrı bir saçmalık olur.) Dahası Spencer, İslam'a karşı epey fanatik bir muhaliftir. Kendisiyle iki ayrı sempozyumda uzun uzun tartıştığım için biliyorum.
Neyse, gelelim meselenin özüne. Bugün İslam dünyasının, özellikle de Arap aleminin, hiç de parlak bir durumda olmadığında sanırım çoğumuz hemfikiriz. Demokrasiden eser yok, özgürlükler mumla aranıyor, sosyo-ekonomik düzey çok geri. Spencer gibileri, bu duruma bakıp “sorunun kaynağı İslam dinidir, zaten bakın, falanca İslami kaynakta geçen şu dini hüküm despot ve çağdışıdır” diyorlar.
Oysa o İslami kaynakta geçen o dini hüküm (örneğin “kadınların aklı eksiktir” gibisinden bir “ilmihal bilgisi”) aslında bir “sebep”ten çok bir “sonuç” da olabilir. Yani, bu örnek üzerinden gidersek, İslamiyet, kadınları küçümseyen hükümler getirmiş değil, kadınları küçümseyen ve Ortadoğu toplumlarında zaten var olan bir zihniyet İslamiyet'e “sızmış” da olabilir. Nitekim bugünlerde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın desteğiyle bir “hadis revizyonu” projesi üzerinde çalışan Ankara Üniversitesi'ne bağlı ilahiyatçılarımız da bu sorunun altını çiziyor.
Zaten din sosyologları çok iyi bilirler ki, din dediğimiz olgunun içinde, onun ilk baştaki “ilahi” özü dışında, pek çok “insani” ve “tarihsel” unsur da vardır. Hatta bu ikinciler giderek daha da baskın hale gelebilir. “İslam dünyası niye bu halde” sorarken işte bu “insani” ve “tarihsel” unsurları mutlaka hesaba katmak lazım.
Peki, bunları hesaba katınca nasıl bir tablo çıkar önümüze? Cevabı, Çarşamba'ya...
NOT: Aysel Tuğluk ve ‘ılımlı İslam'
DTP Diyarbakır milletvekili Aysel Tuğluk, “Kürtler için, Kürtlere rağmen” başlıklı son yazım üzerine nazik bir mesaj yolladı ve o yazıda atıfta bulunduğum görüşlerinin yanlış anlaşıldığını söyledi. “Kimseye ittifak çağrısı yapmadım; hele bazılarının belirttiği üzere Kürt reddiyesi etrafında oluşmuş, neo-İttihatçı ulusalcılara, ‘gelin birlik olalım' mealinde ve kastında bir ifadem olmadı, olamaz!” dedi.
Buna ancak memnun olabilirim. Ancak Sayın Tuğluk, “demokrasimiz ve geleceğimiz açısından ciddi bir risk teşkil etmeye başlayan ‘ılımlı İslam' dayatmasına karşı demokratik, aydınlanmacı, ilerici, sol ve gerçek Türk yurtseverlerinin Kürtlerin desteğini kazanması gerektiğini” de belirtti ki, ben de zaten bunu eleştirmek niyetindeydim.
Bu “ılımlı İslam” kavramı üzerinden kurulan ve Türkiye'de son yıllarda pek tutulan komplo teorileri, gerçekleri hiç yansıtmıyor. Amerikalılar bu kavramla, teröre karşı çıkan, şiddeti reddeden, demokrasiyi benimseyen İslami anlayışları kast ediyorlar. “Türkiye Müslümanlığı” ise, bazı marjinal gruplar dışında, zaten böyle bir şey. Hiç bir Batılı'nın “Türkiye ılımlı İslam devleti olsun, şeriatın hafifini uygulasın” dediği yok. Ama biz “devlet” ile “toplum”u ayrıştırmaya pek alışık olmadığımız için, toplumun kültürüyle ilgili tanımların devleti de bağlayacağını sanıyoruz. Ve “Türk'ün Türk'e komplo teorisi” usulüyle yuvarlanıp gidiyoruz...